17 Ocak 2013 Perşembe

Posted by Erdem |






Köprüden değil, bıçak sırtından bir atlayıştı Metin Kaçan'ın intiharı. Ardından bakan, hakkında yazan herkesi o bıçak sırtında dolaştıran bir intihar.


Bakılmadan geçilemeyecek bir olay, okunmadan geçilemeyecek bir yazar var ortada. Olayın gerçeğinin peşini sürmek bile bile kaybolmaya eş. Bilmeden taraf tutmak ise, sonuna yetiştiğiniz bir davada "tamam serbestsin, sevdim seni" veya "hayır, sende tecavüzcü tipi var" diyerek karar vermek gibi bir şey.

Mahkeme koridorlarında dolaşan bir yığın düşünün. Her mahkemenin sonunu yakalıyorlar ve hepsine söyleyecek hazır sözleri, kullandıkları etiketleri var. Hepsine bir söz yapıştırıp bir sonraki mahkeme sonunu beklemeye başlıyorlar. Başlangıç, gelişme kısmı onlara teferruat.

Twitter'daki çılgınlıkları ancak böyle anlatabilirim sanırım. Elbette herkesin bir şeyler söyleme hakkı var; ve bilgi de değil mesele. Kasıt, bu olayda bilginin önünde. Bilgisi olan da olmayan da acıtmak için konuşabiliyor. Belki hala öleni, belki ölen üzerinden tüm erkekleri acıtmak veya haksızlığı-haklılığı pekiştirmek adına. Yine ister istemez bir futbol maçına dönüşüyor olay; ve saflaşmak adına cümleleri bir tweet'e sığdırmak gibi, insanları da bir tanıma sığdırıryorlar, bir kelimeye. Bu herkesin kurtulma yöntemi.

Nedir peki bu insanı bir tanım'a sığdırmak? Tecavüzcü diye bir insan türü yaratmak mesela. Tecavüzcünün sonsuza kadar çilesine susamak; ona ve kişiliğine sonsuza kadar, o hazzı düşleyerek tecavüz hakkını istemek-kullanmak. Pişmanlığı, insanın değişebilirliğini, en kötü hatayı yapan insanın da salt kötülük olamayacağını yoka saymak bu; bilerek. Suçlunun meydana çıkışı, ona aynı şiddeti meşru ve kitlesel bir şekilde göstermek adına toplum için bir ihtiyaç. Suçu şiddete sayarken, cezanın da bir şiddet edimi olduğunu unutursak yola çok geriden başlarız.

Bunları okurken bilinciniz arkaplanda şu şekilde çalışıyor muhtemelen "sen şimdi tecavüzcünün cezalandırılmaması gerektiğini mi savunuyorsun?" Tecavüz bir insanın bir başkasına yapabileceği en kötü şeylerden biri; listenin en yukarılarında kuşkusuz. Güneş K. sırf dayak yiyerek o hale geldiyse bile bu ciddi bir gaddarlık durumunun sonucunu gösterir. Bunu tüm soru işaretleriyle birlikte cepte tutarak hatırlatmaya çalıştığım şey, hiç bir suçun gerçek bir karşılığının olamayacağı. Karşımızda cezasını bir şekilde çekmiş biri varken cezada üstelemeye devam etmek, üstüne bindiğimiz cezanın şiddetini azdırma çığırtkanlığından başka bir şey olmaz. O zaman da suçlanan ve suçlayan iki yüz arasında bir fark kalmaz.

Yazarlığına dönersek...

Aslında her yazar için çok daha özgün, belirleyici tanımlamalar yapılabilir; sonuçta yazı kelimeler üzerine kurulu bir sanat. Ama yine de o pek klişeleşmiş "fantastik bir evren" tanımını kullanmayı tercih edebiliyoruz. Sıklıkla "ağır roman" ve "argo" vurgusu görüyorum, ki ağır roman'ı film olarak bilenler, argoyu ise dahil olunmada zorluklar çıkartacak dikenler olarak düşünebilecekler pek de yanaşmayacaklardır Metin Kaçan'ı okumaya. O yüzden bir yazardan bahsediyorsak biraz daha açıcı olmak gerekir diye düşünüyorum.

Benim Metin Kaçan'a ilgim Ağır Roman ile oluşmadı. Ağır Roman'ı filminden önce ablamdan öğrenip okumuştum. Sevmiştim ama çok da üzerinde durmamıştım. Sonra kendi yazılarımda bir değişim yaşadığım bir dönem oldu. Ki daha yeniydim yazmada. Sadece şiir yazarken, şiirden öykü mü şiir mi olduğu belli olmayan düzyazılara geçmiştim. Ama hepsi çok kısalardı. Bu kadar kısa yazılarla nasıl kitap olur ki diye düşünüyordum kendimce. 40 tane 50 tane mi yazacağım bunlardan! Tam o zamanlarda Harman Kaplan'ın tanıtımını görmüştüm. Ve Harman Kaplan, Fındık Sekiz, Adalara Vapur birbirini izledi. Sonra da malumunuz yıllarca yeni bir kitap gelmedi....

Kusurları olan bir dil Metin Kaçan'ınki. Açıksız değil, öyle bir derdi de yok. Biraz gelişine hissi veren, çok planlı gitmeyen ve bu yüzden de matematik diyemeyeceğimiz bir dil. Şuna benzetebiliriz pekala. Binicilik müsabakalarındaki setleri aşan, eğitimli atları, onların duruşlarını, yürüyüşlerini düşünün. Planlıdırlar, güzel gözükürler. Bir de serbest bırakılmış koşan bir atı düşünün; ve koşarkenki yüzünü; o yüz o zaman başka bir güzeldir, yaban bir güzelliktir. Metin Kaçan'ın kısa öyklülerinde değil ama romanlarında bazen o atın yüzü çok belirginleşir, ama ne nerede çıkacağını kestirebilirsiniz ne de sizi nereye götüreceğini. Kısa öyküleri ise kalemin ucunda oynaşan kelimelerden oluşur. O kelimeler de sevinçli midir, hüzünlü müdür tam bilemezsiniz. Şimdi biz bu ata ne isim versek üzerinde durmayacaktır. Güzelliği de buradadır.

Katil sadece katil değildir veya çok iyi dediğimiz bir insan, he zaman iyi bir insan değildir. Bir insanı tecavüzcü damgasıyla ölümünün ardına kadar kovalarsanız bir şiddet halini sürdürmüş olursunuz. Karşısında mağduru düşünmeden o insanı koşulsuz savunursanız yanlış yere de basabilirsiniz. Gerçeğin izini sürmek, belirginleştirmek, sabitleştirmek bizim işimiz değil. Gerçeğin bir tanıma sığmayacağını hatırlatmak ise her zaman gerekli. Adı toplumun kabul edemeyeceği bir suçla anılan bir yazarın intiharı bıçak sırtından bir atlayıştır. Yazar bir kez daha sorgulanır; ama ardındaki herkes ve genel olarak toplum da aynı bıçak sırtında bir sınav verir. Yanlış yere basan kanar, kanatılır...

Erdem Şimşek
17 Ocak 2013


0 yorum:

Yorum Gönder