Kendimce çevirdiğim bir Walter Salles röportajı. İngilizcemin problemleri vardır. En aşağıdaki orjinal röportaj linkine bakmadan değerlendirmemeniz tavsiyedir ;) Sırf okumak içinse problem yok ;)
Yolda kitabını ilk
okuduğunuzda kaç yaşındaydınız.
Sanırım 18 yaşındaydım. 70’lerin ilk yarısı tamamlanmıştı ve
üniversiteden ayrılmak üzereydim. O zamanlar Brezilya hala askeri diktatörlük
altındaydı. Genç olmaya dair olan bu kitap üzerimde kuvvetli bir etki
bırakmıştı. Çünkü her şeyin olabileceğini düşünmemi sağlıyordu. Yaşamı sonuna
kadar yaşamak kurallara itaat etmekten çok daha önemliydi. Uyuşturucu ve seks yaşamı
anlamak ya da daha yoğun hissetmek için kullanılabilecek öğeler olabilirlerdi.
Brezilya’da öylece yola düşmek imkansızdı. Çünkü hemen askeri devriyelere
takılırdınız. Ama bu kitapla bir şekilde yolculuk yapmış oluyordum.
Che Guevera’nın
gözlerini açan yolculuğu anlatan bir yol filmi olan ve olumlu tepkiler alan
Motosiklet Günlükleri ile bu filmi karşılaştırırsak neler söyleyebiliriz?
Birbirlerini tamamlar nitelikteler. Tam olarak benzer
değiller ama birbirlerini yansıttıklarını söyleyebiliriz. Motosiklet Günlükleri’nde
karakterler bilmedikleri bir ülke ve halkla yüzleşiyorlar. Bu dönüştürücü bir
deneyim. Yolda filminde ise bu dönüşüm, bir grup içinde ve evlerine dönüşen bir
arabanın içinde gerçekleşiyor. Beat kuşağı şairi Gary Snyder bir keresinde “İyi
bir muhabbet için binlerce mil sürecek yolculuklara hazırlanıyorduk” demiş. New
York’tan San Francisco’ya dosdoğru gitmiyorlar, Yaşlı Boğa Lee’den ( William S.
Burroughs) haber almak, Celine, Maya kitabeleri veya ilginç uyuşturucular
hakkında konuşmak için New Orleans üzerinden dolanarak gidiyorlardı.
Entelektüel arayışlarında gezileri Ernesto ve Alberto’dan farklıydı. Her
ikisinin de en benzer noktası şuydu ki, içlerinde kaynayan gençlikleri yolculuklarına
ilham olan öğeydi. Bu 18-20’li yaşlarındaki gençlerin hikayeleri, onlara
sunulan geleceği reddedenlerin hikayeleriydi.
Beat kuşağı,
korkusuzca yaşamsızlığa karşı koyma iradesi ve cesareti ile mi tanımlanır?
Kendilerini gerçeğe doyurur ve sonra bunu kitaplar, şiirler
ve şarkılar aracılığıyla insanlıkla paylaşarak deneyimlerini aktarırlardı. Bu, onların
nasıl bir kuşak olarak adlandırıldıklarını da anlatıyor. Toplumun gidişatına
karşı başka bir şeyler önermek için nerede olduklarını anlamaya dair bir çaba
olarak dünyayı keşfe çıkarlardı. “Yolda”,
edebiyat, müzik ve şiirdeki anlatım biçimlerinin muazzam bir dönüşümünün
habercisiydi. Beat kuşağı, Living Theatre’ı, Village Voice’un yeni gazetecilik
anlayışını, Jules Feiffer’in karikatürlerini, Lenny Bruce, ‘un mizahını ve
Jackson Pollock’ın “action painitng” eserlerini; tüm bunların ortaya çıkışını
geriye çekti. Amerikan kültüründeki iç patlamaları ve yaklaşan uyanışı
duyurdular. 1960’larda baskın Kuzey Amerika kültürüne karşı koyan hareketlerin
ilk çatırtılarıydılar. Beat kuşağı kendisini huzursuz hisseden bir kuşaktı. Onlar
başka türlü bir şeyler bulmak istediler. Ne bulacaklarını onlar da bilmiyordu
ama içlerinden çıkacak şeyi tükürmek için tek yol olarak kendilerini gerçeğe
doyurdular.
Ama egemen görüş
direndi. Yolda’nın yayımlanması yıllar aldı.
Tam olarak yedi yıl. Kitap olumlu karşılanmamıştı.
Meslektaşı Truman Capote, “bu edebiyat değil daktilografi” diyerek alay
etmişti. John Updike sayfalarını parçalamıştı. Gore Vidal’e göre, Kerouac ve
Ginsberg önemli yazarlar değillerdi. Eleştiriler ikiye bölünmüş, kitap ciddi
tepkilere sebep olmuştu. 70’ler ve 80’lerde kitabı kitapçılarda bulmak neredeyse
imkansızdı. Kerouac’ı okumak zorlaşmıştı artık. Ancak, son 15 yıldır kitaba
ilgi yeniden yükseldi. Kerouac’ın eserleri üzerinden iki film daha yapıldı. “Big
Sur” mesela. Bu yeniden ilgi nereden kaynaklanıyor? Bence Kerouac’ın eserleri,
özellikle “Yolda” ve “Cody’nin Düşleri” yaşamı dibine kadar yaşamının ve
kısıtlamaları reddetmenin, diğerlerinin empoze ettikleri sınırları geri itmenin
tanıklıklarıydılar. Başkan Bush’un yönetimindeki boğucu korku kültürü McCarthy
dönemindekine benziyor. Kerouac’ın külliyatı zamanının ötesindeydi ve şimdi
bugünkü gerçekliğimizle eşleşiyor.
Kristen Stewart’ın rolün
hakkından gelmesine şaşırmadım ama Garret Hedlund’un oyunculuğu beni şaşırttı. Nasıl
oldu da donuk bir film olan Tron’dan bir oyuncuyla oyuncu kadrosunu tamamlamaya
karar verdiniz?
Oyuncu kadrosu altı sene evvel şekillenmişti. Garret Hedlund
bu ilk oyuncu deneme çekimlerinde bulunanlardandı. Minnesota’daki çiftliğinden
bir otobüse ve ardından bir diğerine atlayarak doğruca bize gelmişti. İki
parlak okumanın ardından, “Yolda” ile ilgili bir yazı sundu bize. Kavrayışına
tutulmuştuk. Gezginlik ve gençliğin güvensizliği üzerine yerinde yorumları
olmuştu.
Kristen Stewart ise biraz şans eseri oldu. Motosiklet
Günlükleri ve Alejandro Innaritu filmlerinin müziklerini yapan Gustavo
Santaolalla ile karşılaşmıştım. Sean Penn’in Into the Wild filmini henüz
izlemişti. Bana Marylou’mu bulduklarını iddia ettiler. Daha önce hiç adını
duymadığım Kristen Stewart’tı söyledikleri isim. Sonra Kristen Stewart’la
tanıştık ve o da bana Yolda’yı başucunda sakladığını ve Marylou’yu içten içe tanıdığını
söyledi.
Hayranları için
“Yolda” kitap olmanın ötesinde bir kutsal kitap mertebesinde.
Hepimiz tutkuyla bağlıyız. İzleyici sayısıyla
ilgilenmiyoruz. Sadece tutkumuzu film makarasına aktarmak istedik. Tutku
olmadan binlerce kilometreyi sağ salim aşmak imkansız. Amerika’da şehirlerin
önemi azaldı. Şehir merkezleri ölü. Küçük topluluklar periferik bölgelerde
biçimlendiler; ama hepsi birbirinin aynı olarak. Amerika’da mimari ve coğrafya
üzerindeki McDonalds ve Wall-Mark etkisi iyi yerler bulmamız için uzun zamanlar
harcamamıza sebep oldu. İçimizden küçük bir grup bütün rotayı birlikte
gezdiler. Böylece Kerouac’ın ruhuyla son sınırı görebilecektik. Farkındalıkla
ya da bilinçaltında kitaptaki karakterler Amerikan Rüyası’ndan ne kaldığına
bakıyorlar. “Yolda”, yolun sonu ve karanın nereye kadar uzandığıyla ilgili.
Hala keşfedilebilecek ne var? Esas soru bu. Jorge Luis Borges, isim verilmemiş
şeyleri isimlendirerek edebiyatın ilginçliğini göstermişti. Bu genç yazarlar ve
şairler de henüz keşfedilmeyenleri bulmak için yola düşmüşlerdi. Sal, her şeyi kaleme
aldı. Hala keşfedilecek bir toprak var mı? Hala anlatılacak bir hikaye? Bu
sorular şimdi her zamankinden daha yerinde sorular.
(agendamagazine.be )
0 yorum:
Yorum Gönder